michaelsikkofieldin yanılgı veya yalanları... Mevlana ve Tasavvuf üstüne...

selam dostum başlığı bu şekilde atmamın sebebi yazdıklarındaki niyetini ve amacını bilmeme rağmen her türlü hakikat ilmine göre yanlış olduğunu vurgulamak içindir.

1) Mevlana hakkındaki yanılgı veya yalanlar
(başlarda buna değineceğim mevlana konusunu zaten yutmamış ama tasavvuf konusunda kafaları karışık olanlar aşağıda mevlana... diye başladıktan sonra Tasavvufla başlayan son bölüme insin)

2) Tasavvuf hakkındaki yanılgı veya yalanlar


Bunları elden geldiğince izah etmeden önce bu konunun senin şahsi sorunun (insanlara sunduğun için sorumluluk vebalin) olduğunu belirterek samimi ve öğrenme niyetiyle soru sorman dışında geri bir cevap vermeyeceğimi ve sana zaten mutlak olan bir gerçeği, diyalektik çatışmalarla iddia etme gereği içerisinde vakit kaybedemeyeceğimi bildirmek isterim.

Keza ''iddia şeytandandır'' Hz. Muhammed.

Ve ne anlarsan, nasıl anlarsan anla aşağıdakileri okumadan önce, hakkında bir ilmin bir ihtisasın kanıtın veya keşfin olmayan konularda mevcut bilgi tabanına dayanarak getirdiğin yaklaşımlar ve yaptığın yorumları insanlarla paylaştığın için üzerinde bulunan sorumluluğun sadece kendine değil topluma mal ettiğin bir blog itibariyle okuyan herkesi de hakikatten saptırma vesilene göre büyük bir vebal aldığın konusundayım. Bilerek yada bilmeden verdiğin hükümler öyle ciddi onlardan geri dönüş öyle zor ki gece uykularını bölmeli gündüzlerini zehir etmeli vicdanını rahat bırakmamalı ki ''ben yanılmışım'' diyecek olgunluğa erdirmeli bu dünyada hala hayattayken ve hatanı düzeltme imkanın varken biznillah ve de inşaallah...


''Hakkında ilmin olmayan şeyin ardına düşme (zanla karar verme)!'' 17/İSRÂ-36
Konuya geçmeden önce eyvallah satanizm > illuminati, masonlar ve yaptıkları konusunda doğrusuyla yanlışıyla bir çok bilgi ve deşifrelerde bulunuyorsun ve insanları uyarıyorsun ama herkes kendi uzmanlık alanında konuşsun.
Evet insanları satanistlerin bilinç kontrol programları konusunda ve hükümleri altında bulundukları şeytani cinlerin saptırma yöntemleri konusunda kısmen bilgilendiriyorsun ama bunu yaparken insanlara bilinçleri bu bilgi virüslerinden ve yanlış şartlandırmalarından nasıl arınıp kurtulabileceklerinin yolunu yöntemini söylüyor musun?
İnsanları illuminatinin empozasyonlarından nasıl korunup şeytani cinlerin güdümünden ne yaparak korunacakları konusunda bilgilendiriyor musun?
Ve en önemlisi acaba sen bu insanlar şeytani cinlerle birlikte neden bu bilinç kontrol programlarını uyguluyorlar biliyor musun? tek dünya devleti? iktidar? para?...
Hepsi palavra... Cevabı sadece ku'ran da korunması da... nefsi (bilinci) arındırmayı ve allah'ta fena ve beka bulmayı da tasavvuftan yunustan, şemsten, abdulkadir geylaniden (hepsine selam) ve onların bugünkü temsilcilerinden öğrenebilirsin anca!...


Mevlana... (selam ona) düz mantık (aristo) ilkeleri ve bazı katı ve kalıp yargılara göre ve de onunla alakasız olgularla değerlendirip batıl bir hükme vararak anlayamazsın.
Tasavvuf konusunda muaviye-emevi-vahabi-zahirici müslümanlıkla zerre hakikat bilgisine erişemezsin.
Tasavvuf diye tanımlanan, islamiyetten önce musevilik ve hristiyanlıkta da vardı hz ibrahim'in (selam ona) hanif (tanrı kavramı olmayan -yalnızca Allâh’a kulluk edilmekte olduğunun bilincinde) anlayışında yapılan özel çalışmalar ve avamın (halkın) aklının ve hafsalasının alamayacağı konular ve onların kaldıramayacakları bazı spirtüel çalışmalar konusunda oluşmuş topluluklar mevcuttu.

Hz isa'nın o havarileri neden seçtiğini sanıyorsun? Kabalanın ve mısır satanistik spirtüel elit kültünün tam zıttı olarak düşün bu tasavvuf denileni.
Yine bir zeka bir kapasite ve yapabilirlik, usta-çırak ilişkisi ve talepkarlık aranır.
Efendimiz hz muhammed (s.a.v.)'de islamiyetten önce putperestlerin ortasında hz ebubekirle hanif olan küçük grubun içindeydi...
Efendimiz ilk vahiy indiği zaman (gökten değil bu inme özden/boyutsal) eşi hazreti haticenin (selam ona) amcası ve dönemin hristiyan alimi olan Veraka İbn-i Nevfel'e giderek ona danışmışlardır.

Tasavvufun newage sapkın spirtüalist inançların ard niyetindeki gibi tek yönetimli bir dünya gibi siyasi bir talepleri yoktur. Kendileri bizzat siyasetle uğraşmazlar ki bilahire dünyayı zaten ricali gaybın (evliya konseyi) yönettiğini bilirler. Tasavvufçular sadece kendilerinde ve yeryüzünde barış, sevgi ve kardeşliğin olabildiğince islami öğretilerle yayılıp korunmasına vesiledirler.

Bu Konuları açmadan önce de her ne kadar yazılarında eğlenceli ve akıcı bir usluba aitMİŞçesine görünse de (bilinçaltında kendini zeki,farkındalıklı ama anlaşılmıyor sanmandan kaynaklanıyor intibası uyandıran) hakaret, aşağılama ve kötü sözler ve yaftalar söylemekten seni men ederim.
Söylersen de zaten kötü söz ancak sahibini kirletir.
“Kullarıma söyle, en güzel sözü söylesinler! ” (İsrâ, 17/53).
''Sadece güzel olan sözleri söyle'' Hz. Muhammed S.A.V. ''Bir kez gönül kırdın ise bu kıldığın namaz değil'' Yunus (Selam ona)

Nihayet gelelim ilk önce Romalı değil Afganistan sınırları içerisindeki Horasan Ülkesi'nin Belh şehirli Mevlananın ''indirme'' sözünü daha irdelemeden soralım sana mevlana ahirete gideli 600 (ALTI YÜZ) Yıl olmuş şimdiye kadar onu okuyan insanlar içerisinde bir tek sen mi o indirme sözcüğünü bu şekilde ayırt etme gücüne, farkındalığına ve imkana sahipsin.
Onun zamanında ve ondan sonra senin gibi insanlar bu sözcükteki enteresanlığı farkedip sağa-sola danışmamışlar mıdır dersin?
Yani mevlanadan sonra ve senden önce gelip geçmiş onca eren evliya, halife ve bir çoğu tasavvufa bile erememiş molla ve binlerce islam alimi (?) veya ilahiyatçısı dem vurmamış da bu konuya sen yada bi iki kişi mi dem vurmuş?

Herşeyden önce bi otur bunu biraz düşün kelimelerdeki, sembol ve resimleri deŞifre eden bir insan olduğun zannını bi kenara koyarak hemen diğer paragrafa atlamadan bilmiyorum noktasına gelip yeniden bir başla sanki ilk kez bakıyormuşsun gibi bu konuya bir soluklan ve özeleştiri maskeni tak...

Şimdi gelelim az biraz bu konuyu açıklamaya...

MESNEVİ TABİKİ ALEMLERİN RABBİNDEN İNDİRMEDİR!!! ama senin bu sözü de aşağıda bu söz hakkında vereceğim ayet, hadis ve diğer açıklamaları da bu konuyu yargıladığın bakış açınla anlaman mümkün değildir. Neden mümkün değildir tabiki gizli şirkten ki insanların kurtulmak için bütün hayatları boyunca uğraştıkları gizli bir perdedir kendisi...
Öncelikle konuyu hakkıyla tefekkür için 7 ayet paylaşalım.


“…Bu yüzden iman edin, Esmâ’sıyla nefsinizin dahi hakikati olan Allâh’a ve Ümmî Nebi olan O Rasûl’e ki O, Esmâ’sıyla nefsinin dahi hakikati olan Allâh’a ve O’nun bildirdiklerine iman eder…” (7.A’raf: 158)

“attığında sen atmadın, atan Allâh’tı!..” (8.Enfâl: 17)

Allâh dilemedikçe siz dileyemezsiniz! Muhakkak ki Allâh 'Aliym Hakiym'dir. 76/İNSÂN (DEHR)-30

"Hâlbuki sizi de yaptıklarınızı da Allâh yaratmıştır!" 37/SÂFFÂT-96



İyi anlayın ki, Rasûlullâh içinizdedir! 49/HUCURÂT-7

“Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler.” (Araf: 181)

“O’nun ilmi dışında bir yaprak dahi düşmez.” (En’am: 59)

Aynı hakikat bilgisi, farklı idrak seviyelerine göre sınırlı bir şekilde hükümlenerek, bilinç blokasyonuna uğradığında kişiyi firavun da yapar musa da...deccal de yapar mehdi de... şeytanileştirip allaha ''beni sen azdırdın''a da götürür kemalat ile ademleştirip ''Biz nefsimize zulmettik'' idrakına da...


Ayetler postacı yoluyla gelmez bizzat kişinin özünden ; şah damarından yakınım ayetini zikret (hatırla)...
Necip fazılın (selam ona) dediği gibi ''şah damarına bakmayanlar allahı göklerde aradılar''...
Şah damarından yakın olan nerede'dir? Ete kemiğe bürünen de? Bir ben var bende benden içeru de?
Ne diyo allah ayetlerin kürsisin de semalarda ve arzda hepsi onundur sonra kürsisi semayı ve arzı kaplamıştır... şimdi otur günlerce düşün inşaallah tabi makam ve mertebeni bilerek allah nerede diye ve inmek nedir diye?...

Kişi hakka erme yolculuğunda nefs mertebelerini aştığında sınırlı bilincini, allah'ın bilincinde ''yok'' ettiğinde Hz.Muhammetin S.A.V Hz.ali'ye (selam ona) ''yürüyen kuran'' demesindeki anlam açığa çıkar. Ve yukarıdaki 7 ayet ve aşağıdaki 5 hadis tecelli eder...

“Velilerimden birisine düşmanlık eden kimseye ben harp ilân ederim. Kulumu bana en çok yaklaştıran şey, farz kıldığım ibâdetleri yapmasıdır. Nâfile ibadetlerle de bana o kadar yaklaşır ki, nihayet ben o kulumu severim. Sevince de artık onun duyan kulağı olurum, o benimle işitir. Gören gözü olurum, o benimle görür. Eli olurum, o benimle dokunur. Ayağı olurum, o benimle yürür,Kalbi olurum, o benimle anlar. SÖYLEYEN DİLİ OLURUM, O BENİMLE KONUŞUR. Ne dilerse onu yerine getiririm. Herhangi bir şeyden bana sığınırsa ben onu muhafaza ederim.” (Buharî. Tecrid-i sarih: 2042) (Buhârî, Rikak 38.)
“Ümmetimin âlimleri benî İsrail’in Peygamberleri gibidir.” (Aclûnî, Keşfu’l-Hafa, 2:64)



“Allah-u Teâlâ bu ümmete, her yüz yıl başında dinini yenileyecek bir müceddid gönderir.” (Ebu Dâvud)

“Âlimler peygamberlerin varisleridir.” (Buharî İlim, 10)

“Kulun benimle meşgul olması, en fazla önem verdiği şey olursa, onun arzu ve lezzetini zikrimde kılarım. Arzu ve lezzetini zikrimde kılarsam da o bana âşık olur, ben de ona âşık olurum. O bana, ben ona âşık olunca da, onunla aramdaki perdeyi kaldırırım. Bu hâli onun umumî hâli kılarım. İnsanlar yanıldığı zaman o yanılmaz. BÖYLELERİNİN SÖZLERİ PEYGAMBERLERİN SÖZLERİ GİBİDİR. Gerçek kahramanlar onlardır.

Onlar öyle kimselerdir ki yer ehline bir cezâ ve azab vermek istediğim zaman onları hatırlarım da azabdan vazgeçerim.” (Ebû Nuaym, Hilye)



Dilersen bu hadisleri sahih mi değil mi araştırırsın ki boşa uğraş olur keza bu hadisleri mollalar ve tasavvufa erememiş olanlar da kabul etmektedir tıpkı mevlanayı tastik ettikleri gibi...

''BEN KONUŞAN KU'RANIM'' HZ.ALİ (selam ona)

Nübüvvetin üstünde hiç bir rütbe olamaz,ama bu rütbeye vâris olmak mümkündür.
Risalet efendimiz hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) ile sona ermiştir ancak Velayet hala devam etmektedir.
Velhasıl indirilme kelimesi senin anladığın algıladığın ve yargıladığın şekilde asla değildir bunu imam hatip menzunlarından tasavvuf erenlerine kadar herkes kabul etmektedir keza hak ve tabii olarak mevlana'nın (selam ona) zaten bir rasulluk iddiası da olmamıştır. Dediğin gibi olsaydı olmaması anlamsız kaçardı.



''O adamın ne dediğine, ne yazdığına, ne yaptığına hiç bakmadan, sırf imajından dolayı ona bir değer biçiyoruz.'' demişsin ki yanlışsın mevlana gibi pirleri sultanları günümüz medya dünyasının anlık, ilizyonik ve güdülemeli ünlüleriyle bir tutarak... Keza önderlere imajını yaptıkları ve yazdıkları ve dedikleri katar!

Şimdi gelelim yanlış öğrenmelerin kaynaklı diğer şartlanmalarına ''zira müslüman olmak demek, zaten Kuran'ın vahiyle inen son kitap olduğuna inanmak demektir.'' hayır yazılan herşey aslında vahiydir ama üstte de anlattığım gibi senin bunu anlaman makam ve merteben açısından mümkün değildir çünkü cinni ilhamlarla vahiyi ayıramazsın.

Diğer şartlanma zaten kendiliğinden yıkıldı
''Bu da demektir ki hem müslüman olduğunu, hem de yazdıklarının Allah tarafından indirildiğini iddia eden adamda büyük sıkıntı ve çelişkiler vardır.'' Allahın yarattığı hiç bir şey de çelişki yoktur bu gerçek de bizzat kuranla yarattığında kusur olmaz ayetlerinde belirtilmiştir. Çelişki denilen şey tez ile anti tezin birbirlerine karşı duruşlarında izafi (aslında olmayan) ve göreceli bir kavramdır.
Çelişki bulan insan o durum veya oluşun sebebi hikmetini anlayamamış ve ilmen açıklayacak şekilde kapsayamamıştır.
Anlaşılması gereken kişi mevlanaysa hakkında yüzlerce şerh ve izahat kitapları yazılan ve dünyanın her yerinde tez ve akademik konu yapılan kişi olunca bu pek tabi...

''eğer size müslüman halimle böyle bir iddiada bulunursam beni zerre kadar ciddiye almamanız gerekir, bu konuda anlaştık. '' anlaşmadık kendi şartlanmasını empoze etme sevdalısı gibi davranan kardeşim. Dünyada insanın ciddiye almayacağı tek şey şeytani tavır ve davranışlardır.Mevlanayı padişahlar, islam alimleri, evliyaları, bilim adamları, ilahiyatçılar kaile almış her birinin binlerce sebebi var ama sen kaile alınmayı beklemiyorsun anlamadığın söylemleri üzerine... hepsinden daha mı entellektüel daha mı bilgilisin ve daha mı iyi mi bilirsin onu ki ne kadar manidar. :)


Şartlanmalarının devamında da kendini değilleyememen ve bu konudaki yanılgın veya yalanını görememenden sorumlu ki muhtemelen de şeytani telkinler kaynaklı (allah seni şeytani fikirlerden korusun) kati ve soyut düşüncelerle oluşturulmuş bilinç blokajına geliyoruz. ''Hayır, orada öyle demek istemedi" diye kıvırmaya da çalışacaklar... Hatta yüzyüze sohbet ettiğim bazı sufiler de aynı şekilde "gönüle inmeyi kastediyor orada" şeklinde bir izah sundular bana. ''

Öncelikle sana bu konuyu bu şekilde izah edemeyen sufi olduğunu iddia ettiğin kişiler bu konuları açıklayabilecek hadde ve ilme açığa çıkış müsadesine sahip değiller.
Sonra zaten mevlananın burada savunulmaya ihtiyacı da yok. Ki kendisi de aleni bunu söylemiş bunun farkındasın ama Rasulluk iddiası olmadan ''rasul içinizdedir'' ayetine ve velayet makamına dayanarak evliyalığıyla söylediğini yukarıda bahsi geçen ayet ve hadislere iman etmediğin bu ilim idrak ve anlayış sende henüz açılmadığı için anlayamazsın ve bilinçlerde anlayamadıklarını ya allaha tevekkül ederler ya da makine bozulmasın diye sigorta mekanizmaları gereği inkar ederler!...
''Öyleyse bu adam müslümanlar tarafından neden sevilir? Buna verebileceğim yegâne cevap şudur: '' demişsin işi şakaya vurmuşsun ama aslında kendin de sigortalar attığı için cevap verememişsin. Ben cevap vereyim keza mevlanayı yaşadığı zamanda da sonrasında da hem eşrafı hem de dönemin aydınları biliyor tanıyor ve anlıyordu. Ve zaten bir çoğu da yazdıklarının farkında olarak yazdıklarında da senin idrak edemeyişin kaynaklı inkarlarına da girişemeyecek kadar onun imajını fakirliği, hoş görüsü, iddiasızlığı gibi velayet vasıfları üzerine oturtmuşlardı yani kısacası görüyorlardı ki adamın söyledikleriyle yaptıkları birbirini tutuyordu hem göründüğü gibi oluyor hem de olduğu gibi görünüyor ve çağında küçük medresesinde herkese ücretsiz vahdet, ahlak ve tasavvuf dersleri veriyordu.

Not : mevlanayı mevlana yapan hocası şemsi ve tasavvufu iyice anlamadan çözemezsin. ve bu tür söylem ve terminolojik jargon farklılıklarına takılmadan mesneviyi kısmen anlayabilmenin tek yolu şerhlerden geçer. Bu konuda bi iki tavsiyem olur.

http://www.kitsan.com/MESNEVININ-MANEVI-SERHI,PR-1329.html

http://www.kitsan.com/MESNEVI-SERHI,PR-4179.html



''müslümanlara yıllardır İslam alimi diye yutturulan tasavvufçular aslında bu spiritüalistlerden farklı bir şey söylememektedir. '' bu cümlen bu konularda ne kadar az ilim sahibi ve materyalist bakış açısına sahip olduğunu zaten ehline ispat etmektedir.


Yaşadığı topluma yabancılaşmış ve onları dışlayacakn kadar hadsiz edepsiz ve empati yoksunu olan, sağdan soldan derleme bilgilerine dayanarak kendini entellektüel sanan ve (ayıpladığınızı yaşamadan ölmezsiniz hadisindeki gibi) eleştirdiği elitizm anlayışına kendi gibi bilgi kibirlisi ve şüphelerle beslenen bir kitleyi katmaya çalışan biriyMİŞSİN gibi bir intiba bırakıyor sanki bu yorumun...
''Bu eğitimli görünen sığır jenerasyonun tam göbeğinde yaşamaktan bunalan bir tek ben değilim, bunu biliyorum. ''

Bunalıyorsan Allah dostu değilsin keza kuranda sabittir allah dostlarına mutsuzluk korku ve hüzün yoktur.
Bunalıyorsan o ''sığır'' dediğin jenarasyonun yaratılma sebebini ve ''biz istesek herkese hakikatini yaşatırdık'' ve ''insanların ve cinlerin ekseriyetini cehennemle dolduracağım sözü hak olmuştur'' ayetlerine iman etmiyorsundur ve takdiri ilahiye ''mevlam ne eyler ne eylerse güzel eyler'' diyemiyorsun demektir.



Paylaştığın eser bölümünde mevlana sana zaten cevabını vermiş bak ne demiş!

''...içindeki ilahi sırların inceliklerini ve gerçeklerini İNKARLARI SEBEBİYLE onlar bundan (güzelliklerinden, şifadan, kuranı açıklayıcı bilgilerden...) men olurlar'' (Tıpkı senin daha baştan bi indirildi sözcüğüyle tüm cümlelere inkarla dem vurduğun gibi...



Mevlanayı alçakgönüllü olmamakla itham etmişsin :) ve bu sözünle onu zerre kadar tanımadığın ve anlamadığın o derece çok belli oluyor ki ne açıklama yapılsa düşüyor burada çünkü sen ona bir benlik atfetmişsin bu cahilane yorumunu okuyunca açıklama yapacak hiç gayretim kalmadı inan ki karagümrük çocuğu allah yanılgını ve gafletini inşaallah farkettirsin...

Ondan sonra gelen açıklamaların bizim zaten yukarıda izah ettiğimiz hakikat ilmini inkarından kaynaklanmaktadır ki bi nevi hep aynı şeyleri tekrar etmeye devam etmişsin...


Ku'randan ayet vermişsin ki yine açıklamaya çalıştıklarınla hiç bir yeri tutmuyor... neden?

Kuran : ''Yazıklar olsun o kişilere ki, Kitap'ı kendi elleriyle yazarlar.''
Mevlana kitabı kendi elleriyle yazmadı Müslüman ve alim erenler tarafından yazıldı.
Kuran : ''...yazarlar da sonra onunla basit bir karşılık satın alsınlar diye''...
Mevlana yazdırdıklarından hiç bir karşılık almadı ve de ücretsiz ve nüsasız olarak yazdırıldı.

Zaten verdiğin ayetin hemen bir öncesinde Allah şöyle der ''Onlardan ümmî olanlar vardır ki, vehmettikleri (kafalarında şartlanmalarına göre kurguladıkları) ötesinde Kitabı (hakikat bilgisini) bilmezler; (asılsız) zanlarıyla yaşarlar.'' Bakara 78
Kitabı yani hakikat bilgisini bilenlerin de söyledikleri de yazdıkları da doğa
l olarak hep aynı ''şey''in aynı hakikat noktasının farklı açılardan seyiridir.!.

TASAVVUF KONUSUNA GELİNCE...
Mevlana, Yunus emre ve Hoca Ahmed Yesevi ki herbirine tek tek selam olsun (adını anmadıklarıma da) bu seçilmiş adamlar sadece sonradan değil bilakis yaşadıkları devirlerde tüm alimleri kaşifleri ve ilim bilim adamlarını çevrelerine toplayacak güzellik ve özellikte var olmuş çiçeklerdi...
Ama onların dönemlerinde de molla kasımlar, emevi zihniyetli gafiller ve zahir ehli cahiller elbet vardı ki bunlar allahın onlar için bir örtüsüydü. İlme sadece hakkedenler ; korku ve paranoyaları bırakıp kendi deneyimlemeden alemin lafına kanmayanlar erişebilsinler diye...

Tasavvuf nedir çok kısa izah edelim önce tasavvuf bilincin gelişimine GÖRE verilen ilim (ku'ran ve hadis) deşifreleri ile bunları yaşamsallığa geçirmek için amacı hakka vasıl olma ; özündeki allah esmalarıyla oluşmuş halifeliği geçerli kılma çalışmalardır.

Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (S.A.V.) döneminde bütün ilimleri ve sırları aşikare olmasına rağmen bunları ancak ve doğal olarak kaldırabilecek olanlara söylüyor ve uygulatıyordu...
Etrafındaki müslümanlara nazaran bu ashab kendine en yakın olan küçük bir topluluktan oluşuyordu.
Hilafet sırrına sahip halifeler ve Ebu Hürreyye gibi (Selam onlara) Hadis alimleri bunların başını çekmekteydi.
Bu küçük gruptakilerin ortak lafzı ''Hz. Muhammed bize iki ilim verdi birini öğreniyorsunuz diğerini açıklarsak bizi öldürürsünüz'' idi...
 Çünkü bu diğer ilim de ku'ran da müteşabih diye geçen yoruma açık ayetlerin ''b sırrı'' ile muhammedi şekilde ALLAHça okunarak yaşanması, bugün ancak ucundan öğrenebildiğimiz bilimsel bazı gerçek ve arkaplan açıklamaları, takva ve simyaya dayalı bir çok engin ilimler ile ''enel hakk'' sırrına vasıl olma bulunuyor idi.


Ne var ki halifeliğin sona erme sürecinde Allah dilediği şekilde bu diğer ilimleri muaviye, yezid gibi kişilerin vesilesi ile emevilerin zahiri (algılanabildiği kadar) islam anlayışı, baskıcı ve diktatör politikalarıyla örtülecek, yasaklanıp gizlenecek ancak usta-çırak ilişkisiyle günümüze kadar getirilecekti.

Tasavvuf'un edebiyatının bile girişinde kalmış ve onu hiç derinlemesine araştırmadan ve yüzeysel bilgiler dışında ondaki Allah'a vasıl olma çalışmaları hakkında bilgilere sahip olmadan ; hakkıyla denemeden, yaşamadan ki avam ağzı söylemlerin bunu ele veriyorlar.

Tasavvufu batı ve amerikada son yüzyılda açığa çıkartılan sapkın spirtüalist kurmaca oyuncaklarla ve içi boşaltılmış ve saptırılmış inanç öğretileriyle bir tutarak bir de buna devletlerin spirtüalist desteklerini katmakla bi nevi paranoya platformunda iyiden iyiye konuyu saptırıp zehirli bir çorba yaptığın için ve bu çorbanın akıl sahiplerince kolayca araştırılıp anlaşılabilecek gaflet eserleri olduğunu görüp artık sadece şu son bi kaç cümle, alıntı ve 1 ayetle konuyu bitireceğim.


Öncelikle bu yazıyı buralarda kadar okumuş dostlara ki onlara helal olsun çağımız alimi Ahmed Hulusi'nin Evrensel Sırlar kitabını tavsiye ederim.
Sonra yine bu zatın ruh insan ve cin kitabından konuyla ilgili bir alıntı yapmak isterim.

''Kur’ân-ı Kerîm’de, Cinlerin insanları kendi kayıtları altına almaları ve onları âdeta kendilerine tâbi birer robot şeklinde kullanmaları şu âyette çok açık bir biçimde anlatılmaktadır:
“(ALLÂH) ONLARI TOPLUCA HAŞRETTİĞİ GÜN: “EY CİNN TOPLULUĞU, GERÇEKTEN İNSANLARIN ÇOĞUNLUĞUNU HÜKMÜNÜZ ALTINA ALDINIZ (HAKİKATTEN UZAKLAŞTIRDINIZ)!” (DER)...” (6.En’am: 128)
Cin adı verilen, insanın, varlığını beş duyusuyla tespit edemediği yaratıklar, insanları iki yoldan kendilerine bağlamaya çalışmaktadırlar...
1. Kendilerini o kişiye resmen bildirerek...
2. Kendilerini o kişiye hiç bildirmeden ve fark ettirmeden...
Kendilerini temas kurdukları insana bildirmeleri hâlinde, o kişiyle bağlantı yollarından biri İslâmi amaçlar görüntüsü altında olur. Diğer bir yol da İslâm Dini dışındaki yollar görüntüsü altında bağlantı kurmaktır.
Kendilerini hiç fark ettirmeden bir insanla bağlantı kurmaları hâlinde de yine bu iki yol geçerlidir... Yani ya kişinin İslâm’a olan yakınlığını istismar ederler ya da kişinin kendi dinine ve din anlayışına göre humanist (insancıl) fikirler öne sürerek o kişiyi kendi yollarına sürüklerler...
İslâmî gayeler ötesinde, bu dine bağlı olmayanlar ile, İslâmiyetle ilgisi nüfus kağıdını geçmeyenleri kendi yönetimlerine almak isteyen CİNLER, hümanist fikirleri yem olarak kullanmaktadırlar...
Bunlar olgun insan, kâmil insan olmak için çeşitli şartlar ileri sürmekte ve insanları böylesine mükemmel bir yaratık olmaya davet etmektedirler...
Bu şekilde insanları çevresine toplayan Cinlerin ortaya saçtıkları bol hümanist (!) yani insancıl fikirler olmaktadır...
Bu tip görüşmeler de, gene özellikle bir kişinin uyutulması, yani bir ruhla bağlantılı olarak transa geçirilmesi şeklinde olmaktadır...
Çünkü, gerek Türkiye’de ve gerekse Dünya’nın çeşitli yerlerinde, insanları hümanist gayeler perdesi arkasında aldatıp çevresine toplayan Cinler; ya kendilerini ya da o grupların önde gelen isimlerinden birisini, çevresindekilere bir “modern PEYGAMBER” edâsıyla takdim etmekte; onun her dilediğinin kesinlikle yapılmasını istemekte; ve o grubun Türkiye’nin öncü veya önderleri olacağını öne sürmektedirler... Ki bu da yukarıda verdiğimiz “MEHDİ” akidesinin değişik bir şekilde ortaya çıkışıdır...
İşte böylece ben filanca babayım, veya “MEVLÂNA’nın ruhuyum” diye kendini onlara tanıtan Cin, bunların ortak yönlerini istismar etmiş; sonunda büyük bir kalabalığı çevresine toplamış olur...
Bu arada yavaş yavaş çevresine toplananların rüyalarına girer; onların bazı gizli hâllerini onları üzmeyecek şekilde açıklar; ve böylece onların bu ortak yönlerini istismar ederek onları iyice kendisine bağlar...
Daha sonra, zamanın şartları dolayısıyla bir müceddid gelemeyeceğini, bu sebeple insanların artık sadece bu kanallarla uyarılacağını onlara anlatıp, onları bazı şeyler yapmaya sevkeder...
Namaz kılmalarını, sadaka vermelerini, Ramazan’da oruç tutmalarını, iyilik yapmalarını, kötülüklerden kaçınmalarını, başkalarını kendilerinden fazla düşünmelerini telkin ederek, insanlık duygularını harekete geçirerek kendisine bağlar... Bu birinci aşamadır!..
İkinci aşamada ise, esas şeytanlığını ortaya koymaya başlar... İşte bu aşamada, ancak dini çok iyi bilen kimselerin tespit edebileceği birtakım inanç bozukluklarını onlara empoze etmeye başlar... Ki esas oyun da işte burada başlar...
Bazılarını “Vahdet-i Vücud” görüşüne sokar!.. Ancak bu isim altında anlatılan gerçekte “vahdet-i vücud” anlayışı olmayıp, “PANTEİST” görüştür; “Vahdet-i Vücud” asla değildir!.. Ki böylelikle onları, kendilerinin “ALLÂH” olduğuna inandırmaya çalışır...
Ya da reenkarnasyon, yani yeniden bir bedene girerek Dünya’ya gelineceğini ileri sürerek; Mevlâna’nın bazı tasavvufî sözlerini örnek getirmeye çalışır...
Böylece onları yanlış itikatlara saptırmaya başlar...''


İşte michael sikko'nun işleri karıştırdığı noktalar da tam da burada başlıyor şeytani cin ve insanların grup veya toplulukların en iyi silahi bizzat dindir ve dini öğelerdir.
Dini dinle vurmak çarptırmak veya kuran hadis ve tasavvuf ehillerinin seyir ve keşiflerinden saptırmak onların en çok yaptıkları iştir. Burada sapla sapmanı birbirinden ayırmak için de sağlamaları düzgün yapmak ve de korunma çalışmaları yapmak gerekmektedir.
O konuyla ilgili linkimiz de www.allahvesistemi.org/ahmedhulusidekavramlar/C/gorunmezlere.htm

Bitirirken anafikri de yine çağımız aliminden verelim
''Hz. Muhammed gelmiş!.. Onun yanında bütün Kureyş’in münafıkları, müşrikleri!..

Hz. Muhammed’e inanmak için birisi geldiği zaman Mekke’ye dışarıdan, bunlar adamı hemen kuşatıyorlar..
Onunla daha görüşmeden veyahut da görüşüp çıktıktan sonra;
Muhammed şunu yapıyor, böyle saçmalıyor, Muhammed cinlerden bilgi alıyor..” gibi bir yığın iftira atıyorlar.
Ve, gelenin kafası karışıyor, onların dedikleri doğru mu değil mi, diye..
Bu imtihanı geçebilen, Ona imân ediyor, kendini kurtarıyor.
Ama gelip de, bu şehrin halkının etkisi altında kalıp, Ondan istifade edemeden dönenin azabı, gelip istifade edenden yüz kat farklı oluyor..
Hz. Muhammed, 13 sene Mekke’de yaşadı. Bu süreç içinde sadece 40-50 kişi imân etti.
Ama, o arada dışarıdan gelip görüşen binlerce insan oldu.
O günlerde büyük çoğunluk, o çevreyi saran, Onu kötüleyen insanlar yüzünden onların etkisinde, vehimlerinin etkisinde kalarak Ondan istifade edemediler.
Hazreti Muhammed’in yaşadığı olay, senaryo, o devre mahsus değil, her devirde mevcut!. Her devirde ilim sahiplerinin etrafını saran bu tip kişiler vardır.

Kimi ararsan ara, tarihe bak!. Muhiddini Arabi’yi saran kişiler vardı. Mevlâna’yı kuşatan şeytanın dilleri vardı; Gazâli’yi de saran böyle kişiler vardı; hepsinde vardır!. Özel olarak meydana getirir Allah!.. Çünkü insanın imtihan dünyası bu!..
Ya ilim ve idrâk sahibi olarak etrafa boş vereceksin…
Kendi aklınla kendi yolunu çizecek, etrafın söyledikleri beni ilgilendirmez deyip, ilminle kendi yolunu çizeceksin.
Veyahut, etrafın dediğine bakacak, etraftan bir parça olacak; sürüdeki bir güdülen olacak; ve sonuçta da ilimden mahrum kalarak yaşayacaksın!.
İşte bu yüzden, izaha çalıştığım üzere bu tür engellemeler bugün de olacak, yarın da!. Ölene kadar da bu tür olaylarla karşılaşacaksınız.
Yarın bir büyük âlim zat bulacaksınız.. Ne olacak?.
Yanına gitmek isterken, bir yığın insan çıkacak karşınıza ve size; “bu zat böyle yaşıyor, şöyle yaşıyor ya da şunu yapıyor, bunu yapıyor” deyip sizi engellemeye çalışacaklardır.
Sizi ilgilendiren şey; Onun neler yapıp neler yapmadığı, ömrünü nasıl geçirdiği değil!!. Onun ortaya koyduğu ilim olmalı!. Eğer işine yarıyorsa, al kullan! Beğenmiyorsan bırak!
Ben şuraya geliyor, yarım saat, bir saat kadar sizinle sohbet ediyorum. Sonra, sen evine ben evime!.. Senin yaşantın sana ait, benim yaşantım bana.
Beni ne ilgilendirir senin özel yaşantın?. Seni ne ilgilendirir benim özel yaşantım?..
Ben sana soruyor muyum? Ne yiyor ne içiyorsun, nerede, kiminle yatıp kalkıyorsun?
O halde, senin de bana böyle bir şey sormaya hakkın yok!.
Birbirimizi ilgilendiren şey ilim noktasıdır. Ortak noktamız sadece ilimdir, bilgidir. Bunu anlamıyorsan bunun neticesine de katlanacaksın. Pahasını da bir hayli ağır ödeyeceksin, hem de tahmin edemeyeceğin kadar ağır!.
Bir Nebi ile Cenabı Hak arasında bir konuşma vardı.
“Bir kavme bir belâ geleceği zaman, sorar Allah Nebisi;
“Ya Rab!. Bu kavmin içinde iyiler yok mu hiç?.
“Çoğunluk kötülerdi.” Der, Cenabı Hak.
-Peki iyiler?.
-İyiler de iyiliklerinin karşılığını ahirette alacaklar!. der.Bir toplum bozulduğu zaman, belâ hepsine birden gelir. İçindeki iyiler hürmetine o geri çevrilmez!.

Nasibi olan bu bilgiyi zaten bir yerden alır.''


''Kötü fiilleri (hakaretleri,küçümsemeleri ve aşağılamaları) kendisine süslü gösterilince, kendini iyi sanan (nasıl iyilerle bir olur)!
Muhakkak ki Allâh, dilediğini saptırır ve dilediğine hidâyet verir...
O hâlde hüsran ehlini düşünüp üzülme! Muhakkak ki Allâh onların ürettiklerini (Yaratan’ı olarak) Aliym’dir.'' FATIR – 8





VesSalavatVelFatiha


Ahmed Hulusi video ve kitapları hakkında bilgi sahibi olmak için ; www.ahmedhulusi.org/tr

Tasavvuf ekolunun Bilim Sitesi için

www.okyanusum.com

Çağımız tasavvuf pirlerinden en güzel bir örnek için ;
www.mehmetdogramaci.com


Yorumlar

Popüler Yayınlar